Güncelleme Tarihi:
Gizem: Gülay, yarın Anneler Günü. Lorin bebekken bir şey anlamıyordum ama şimdilerde epey duygusalım. İletişim arttıkça bağ da güçleniyor. Her gün Lorin’le o kadar çok zaman geçiriyorum ki; evde film izlemek, kutu oyunu oynamak, İstiklal’de yürüyüşe çıkmak, dışarıda akşam yemekleri, vapurda martılara simit atmak, sinema rutinleri… Geçen birden aklıma geldi, Lorin beni kaç yaşına geldiğinde bırakacak? Bir süre arkadaş bağımlısı olacak, biliyorum ama sonra bugünlerin emeğinin karşılığını görür müyüm sence?
Gülay: Gizem sen ‘duygusal anne girdabına’ düşmüşsün (gülüyor). Ama anlıyorum. Ben de Bilge’yle her sinemaya gidişimizde, her alışveriş sonrası kafeye oturduğumuzda içimden ‘Umarım bunu hep yapmak ister’ diyorum. Gençlikte kısa süreli uzaklaşmalar olabilir ama temel iyi atılmışsa o bağ kolay kopmuyor.
Gizem: ‘Duygusal anne girdabı’ da ne Allah aşkına, her gün yeni bir tanım (gülüyor)...
Gülay: Bir annenin sıradan bir anda birdenbire geleceğe dair yoğun duygulara kapılması, ‘Büyüyünce benimle vakit geçirmek isteyecek mi’ gibi düşüncelerle derin bir duygu girdabına girmesi… Yani sevgi dolu bir an yaşarken zihnen yıllar sonrasına gidip ‘Beni sevecek mi, yanımda olacak mı’ diye kaygılanması.
Gizem: Evet, yaşıyorum vallahi. Peki, sence doğru yolda mıyız?
Gülay: Bence doğru yoldayız ama geçen gün haber sitesi CNBC’de çok güzel bir makale okudum bu konuyla ilgili. Bilinçli ebeveynlik araştırmacısı Reem Rouda 200 çocuk ve ebeveynle bir çalışma gerçekleştirmiş ve sonucunda lise çağındaki çocuklarıyla güçlü ilişkileri olan ebeveynlerin ortak özelliklerini sıralamış.
Gizem: Anlat bakayım, not alıyorum, duygusalım ne de olsa.
Gülay: Birincisi, aktif dinleme çok önemliymiş. Yani çocuğun bir şey anlattığında hemen çözüm sunmak yerine sadece dinlemek, duygusunu anlamaya çalışmak. Biz anneler hemen müdahale ediyoruz ya hani, işte onu biraz bırakmak gerekiyormuş.
Gizem: Evet, “Parkta biri bana kötü davrandı” dediğinde hemen “Kim o? Nerede o” moduna giriyorum. Halbuki sadece hislerini paylaşmak istiyor.
Gülay: Aynen öyle. Sonra da sınırları yeniden belirlemek geliyor. Yaş büyüdükçe ilişki de evriliyor. “Ben anneyim, bilirim” dönemi bitiyor. “Ebeveynlikten çıkıp yavaşça arkadaşlığa dönmeli” diyor uzmanlar.
Gizem: Hani arkadaş olamıyorduk? Anne anneydi, çocuk çocuktu. Bu uzmanlar ha bire karar değiştiriyor (gülüyor). Karışırım ben, ne demek karışmamak?
Gülay: Bir yerden sonra annenler sana karışabildi mi Gizemcim? O yüzden şimdi ne kadar birlikte karar alırsanız, ileride de fikir alışverişi devam ediyor. Bir de çok hoşuma giden bir şey vardı makalede: İletişim eksikliğini kişisel almamak. Yani o yaşlardaki çocuğun seni her gün aramıyorsa, bu seninle değil, onun temposuyla ilgili olabilir.
Gizem: Hah, işte biri bunu benim anneme anlatsın. Bu konuda zayıfım ama annemle de ben çocukken etkinlikten etkinliğe koşmuyorduk hani!
Gülay: Bu yüzden de “Çocuklarla yeni gelenekler oluşturun” diyordu makale. Yani çocuk büyüyünce birlikte geçirilen zaman bitmiyor, sadece şekil değiştiriyor. Belki bir gün seninle Lorin’in geleneksel kahve buluşmaları olur. Ya da her ay beraber tiyatro gecesi…
Gizem: O zaman ben şimdiden “Büyüyünce de birlikte kahve içeceğiz” sözünü alayım ondan. Bu hafta sonu vapurda martılara simit atarken konuşayım.
Gülay: Yap bence. Bu bağları erkenden örüyoruz. Belki bir süre sonra bizi “Çok karışıyorsun” diye hayatının dışında tutacak ama sonra dönecek. Biz hep orada olduğumuz sürece... Bunu çok sık söylüyoruz biz Bilge’ye: Biz hep buradayız…
Gizem: O zaman şöyle diyelim: Bugün vapurda attığımız her simit, yarın birlikte içeceğimiz kahvenin tohumu! Ne laf söyledim ama ya…
Gülay: Âlemsin ama haklısın da (gülüyor).